GAGACHELLA

Bu yıl Coachella sahnesi, Lady Gaga’nın dönüşüyle adeta bir tiyatro sahnesine dönüştü. Festivalin en çok konuşulan performanslarından biri olan “Gagachella”, müzikten öte; koreografi, moda, set tasarımı ve hikâye anlatımıyla örülmüş bir görsel anlatıydı. Üstelik her şey üç ana renge yaslanıyordu: kırmızı, siyah ve beyaz. Bu üçlü, yalnızca estetik bir tercih değil; Gaga’nın sahne personasıyla bütünleşmiş bir imza gibiydi.
4/29/25
Performansın arkasında oldukça güçlü bir yaratıcı ekip vardı. Koreograf Parris Goebel, Gaga ile birlikte şovun koreografisini ve yaratıcı yönünü üstlendi. Modada ise stil danışmanları Peri Rosenzweig ve Nick Royal imzası vardı. Gaga, sahne boyunca Sam Lewis’in dramatik kırmızı pelerininden, Dilara Fındıkoğlu’nun korseli elbisesine, Manuel Albarran’ın metalik zırh tasarımına kadar birçok unutulmaz parçayla karşımıza çıktı. Sanatçı Sarah Sitkin ise sahneye sürrealist dokunuşlar katan heykelsi set parçalarını yarattı.


Gecenin en çarpıcı anlarından biri, bir insan satrancı performansıydı. Gaga, karşısındaki eski “kendisiyle” satranç oynuyordu. Kurgu, yalnızca bir oyun değil, aynı zamanda geçmişle yapılan bir hesaplaşmaydı. Beyaz ve siyah karelerin üzerinde ilerleyen bu sahnede, Gaga’nın şimdiki hâli, geçmişteki hâlini mat ediyor, onu yere seriyor ve zaferle sahneden ayrılıyordu. Zafer dansı neşeli değil, yoğun ve yorucuydu. Her adımda eski bir yükü daha ardında bırakıyor gibiydi.

"Paparazzi" performansı ise bu anlatının dramatik zirvesiydi. Gaga, üstünde metalik bir zırhla sahneye ağır adımlarla çıkıyor, sanki ağırlıklarla boğuşuyordu. Ardından bu zırhı geride bırakıp, altındaki uzun kuyruklu, uçuşan bembeyaz elbiseyle kollarını açarak hafifliğe geçiş yapıyordu. “Paparazzi” gibi neşeli bir şarkıyı, alışılmışın dışında bir yorumla seslendirdi: Bu sefer sahnede ironik bir neşe değil, dramatik bir iç döküm vardı. Şarkı, bir pop hit olmanın ötesinde, bir anlatım aracına dönüştü.
Bir sahne performansı, yalnızca “görsel olarak güçlü” olmakla yetinmediğinde, geriye sadece izlenmiş bir gösteri değil, hissedilmiş bir hikâye kalıyor.


SONRAKİ