











[PAMİR YILDIRAN]
Görsel Sanatçı Pamir Yıldıran, TANI koleksiyonunun yeni serisinde yer aldı. Pamir Yıldıran’ı daha yakından tanımak için bu içeriği okuyabilirsiniz. ☻ ☻ ☻
1.) Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
1.) Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
1.) Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
2001’de Mersin’de doğdum. Çalışmalarımda çoğunlukla Resim üzerine çalışıyorum; çoğunlukla gündelik yaşamdan sahneleri ve kişisel anılarımı merkeze alıyorum. Geçmiş ile şimdiyi birbirine bağlamaya çalışıyorum; hatıraları neredeyse ‘düzeltilmiş bir resim’ gibi yeniden kurguluyorum, bunlarla birlikte aile, queer kimlikler ve son dönem işlerimde göreceğiniz üzere trans yaşam alanlarını inceliyorum. Sanat yolculuğuma 2017’de açtığım kişisel sergiyle başladım ve o günden beri eserlerim farklı galeriler, sergiler ve etkinlikler aracılığıyla izleyiciyle buluşuyor.
2001’de Mersin’de doğdum. Çalışmalarımda çoğunlukla Resim üzerine çalışıyorum; çoğunlukla gündelik yaşamdan sahneleri ve kişisel anılarımı merkeze alıyorum. Geçmiş ile şimdiyi birbirine bağlamaya çalışıyorum; hatıraları neredeyse ‘düzeltilmiş bir resim’ gibi yeniden kurguluyorum, bunlarla birlikte aile, queer kimlikler ve son dönem işlerimde göreceğiniz üzere trans yaşam alanlarını inceliyorum. Sanat yolculuğuma 2017’de açtığım kişisel sergiyle başladım ve o günden beri eserlerim farklı galeriler, sergiler ve etkinlikler aracılığıyla izleyiciyle buluşuyor.
2.) Kendi iç dünyanızı görünür kılarken hiç “fazla açığa çıktım” hissine kapılıyor musunuz?
2.) Kendi iç dünyanızı görünür kılarken hiç “fazla açığa çıktım” hissine kapılıyor musunuz?
2.) Kendi iç dünyanızı görünür kılarken hiç “fazla açığa çıktım” hissine kapılıyor musunuz?
Bazen evet, kendi iç dünyamı işlerime bu kadar doğrudan taşırken “fazla mı açıldım?” duygusunu hissettiğim oluyor. Çünkü yaptığım şey aslında çok kişisel, çoğu zaman yalnızca bana ait olan duyguları, anıları ve kırılmaları başkalarının gözleri önüne sermek. Ama öte yandan, sanatın dönüştürücü yanı da burada ortaya çıkıyor. Benim için mahrem olan bir şey, başkası için bambaşka bir anlam kazanabiliyor. İzleyici kendi hikâyesini işlerime yansıttığında, artık o sadece bana ait olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla bu “fazla açığa çıkma” hali, aslında bilinçli olarak kabul ettiğim ve sanat pratiğimin merkezinde duran bir şey.
Bazen evet, kendi iç dünyamı işlerime bu kadar doğrudan taşırken “fazla mı açıldım?” duygusunu hissettiğim oluyor. Çünkü yaptığım şey aslında çok kişisel, çoğu zaman yalnızca bana ait olan duyguları, anıları ve kırılmaları başkalarının gözleri önüne sermek. Ama öte yandan, sanatın dönüştürücü yanı da burada ortaya çıkıyor. Benim için mahrem olan bir şey, başkası için bambaşka bir anlam kazanabiliyor. İzleyici kendi hikâyesini işlerime yansıttığında, artık o sadece bana ait olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla bu “fazla açığa çıkma” hali, aslında bilinçli olarak kabul ettiğim ve sanat pratiğimin merkezinde duran bir şey.
3.) Geçmişinizi ‘bitmemiş bir resim’ olarak tanımlıyorsunuz. Şu an yaptıklarınızla veya yaşadıklarınızla, o resmin eksik kalan kısımlarını doldurduğunuzu hissediyor musunuz? Yoksa bu boşluklar hep öyle kalacak ve size ilham veren bir alan mı?
3.) Geçmişinizi ‘bitmemiş bir resim’ olarak tanımlıyorsunuz. Şu an yaptıklarınızla veya yaşadıklarınızla, o resmin eksik kalan kısımlarını doldurduğunuzu hissediyor musunuz? Yoksa bu boşluklar hep öyle kalacak ve size ilham veren bir alan mı?
3.) Geçmişinizi ‘bitmemiş bir resim’ olarak tanımlıyorsunuz. Şu an yaptıklarınızla veya yaşadıklarınızla, o resmin eksik kalan kısımlarını doldurduğunuzu hissediyor musunuz? Yoksa bu boşluklar hep öyle kalacak ve size ilham veren bir alan mı?
Aslında o boşlukların hep kalacağını hissediyorum. Çünkü geçmiş hiçbir zaman tamamen tamamlanmıyor, her hatırlayışta biraz değişiyor, biraz bozuluyor ya da yeniden kurgulanıyor. Benim için o “bitmemiş resim” dediğim şey, bir tür hareket alanı. Eksik kaldıkça beni üretmeye teşvik ediyor. Yaptığım işler, evet, o boşlukların bir kısmını dolduruyor gibi görünüyor ama aynı zamanda yeni boşluklar da açıyor. Belki de o hiç tamamlanmama hali bana en çok ilham veren şey. Bitmiş olsa, anlatacak bir şeyim kalmazdı.
Aslında o boşlukların hep kalacağını hissediyorum. Çünkü geçmiş hiçbir zaman tamamen tamamlanmıyor, her hatırlayışta biraz değişiyor, biraz bozuluyor ya da yeniden kurgulanıyor. Benim için o “bitmemiş resim” dediğim şey, bir tür hareket alanı. Eksik kaldıkça beni üretmeye teşvik ediyor. Yaptığım işler, evet, o boşlukların bir kısmını dolduruyor gibi görünüyor ama aynı zamanda yeni boşluklar da açıyor. Belki de o hiç tamamlanmama hali bana en çok ilham veren şey. Bitmiş olsa, anlatacak bir şeyim kalmazdı.
4.) Çalışmalarınızda bir tür kargaşa var ama garip bir şekilde izleyiciyi sıkıştırtmıyor; bir ritim, bir uyum çıkıyor. Bu kaos ve uyum arasındaki dengeyi oluştururken size rehberlik eden şey nedir?
4.) Çalışmalarınızda bir tür kargaşa var ama garip bir şekilde izleyiciyi sıkıştırtmıyor; bir ritim, bir uyum çıkıyor. Bu kaos ve uyum arasındaki dengeyi oluştururken size rehberlik eden şey nedir?
4.) Çalışmalarınızda bir tür kargaşa var ama garip bir şekilde izleyiciyi sıkıştırtmıyor; bir ritim, bir uyum çıkıyor. Bu kaos ve uyum arasındaki dengeyi oluştururken size rehberlik eden şey nedir?
Aslında benim için hayatın kendisi biraz öyle; tam bir karmaşa ama içinde bir ritim var. Çalışırken çok planlı gitmiyorum, çoğu zaman akışa bırakıyorum. Kaos dediğimiz şey aslında bilinçli olarak kontrol etmeye çalışmadığım yerlerden çıkıyor. Ama sanırım içten içe hep bir denge arayışındayım. Renklerin, biçimlerin, tekrarların kendi arasında kurduğu doğal bir uyum var. Ben daha çok o uyumu hissetmeye çalışıyorum. Yani kaosla uyum arasındaki dengeyi belirleyen şey teknik bir hesap değil, daha çok sezgilerim. İçimdeki ritmi takip ettiğimde o denge kendiliğinden oluşuyor.
Aslında benim için hayatın kendisi biraz öyle; tam bir karmaşa ama içinde bir ritim var. Çalışırken çok planlı gitmiyorum, çoğu zaman akışa bırakıyorum. Kaos dediğimiz şey aslında bilinçli olarak kontrol etmeye çalışmadığım yerlerden çıkıyor. Ama sanırım içten içe hep bir denge arayışındayım. Renklerin, biçimlerin, tekrarların kendi arasında kurduğu doğal bir uyum var. Ben daha çok o uyumu hissetmeye çalışıyorum. Yani kaosla uyum arasındaki dengeyi belirleyen şey teknik bir hesap değil, daha çok sezgilerim. İçimdeki ritmi takip ettiğimde o denge kendiliğinden oluşuyor.
5.) ‘’Şato’’ adlı eserinizde sol alt köşedeki iki oda, diğer alanlara kıyasla çok daha sakin görünüyor. Bu bölüm sizin için bir başlangıç noktası mı, yoksa tamamlanmamış bir hikâyeyi temsil eden bir potansiyel alan mı?
5.) ‘’Şato’’ adlı eserinizde sol alt köşedeki iki oda, diğer alanlara kıyasla çok daha sakin görünüyor. Bu bölüm sizin için bir başlangıç noktası mı, yoksa tamamlanmamış bir hikâyeyi temsil eden bir potansiyel alan mı?
5.) ‘’Şato’’ adlı eserinizde sol alt köşedeki iki oda, diğer alanlara kıyasla çok daha sakin görünüyor. Bu bölüm sizin için bir başlangıç noktası mı, yoksa tamamlanmamış bir hikâyeyi temsil eden bir potansiyel alan mı?
“Şato”da o iki odanın daha sakin olması aslında bilinçli bir tercih. Biraz nefes alma alanı gibi düşündüm orayı. Diğer kısımlardaki yoğunlukla karşılaştırıldığında, izleyicinin gözüne bir duraklama noktası sunsun istedim. Benim için hem bir başlangıç noktası hem de ileride başka şeylere dönüşebilecek bir potansiyel alanı temsil ediyor. Yani tamamen bitmiş ya da kapatılmış bir hikâye değil, daha çok devam edebilecek bir ihtimal. Belki de o yüzden bana en açık gelen bölüm orası.
“Şato”da o iki odanın daha sakin olması aslında bilinçli bir tercih. Biraz nefes alma alanı gibi düşündüm orayı. Diğer kısımlardaki yoğunlukla karşılaştırıldığında, izleyicinin gözüne bir duraklama noktası sunsun istedim. Benim için hem bir başlangıç noktası hem de ileride başka şeylere dönüşebilecek bir potansiyel alanı temsil ediyor. Yani tamamen bitmiş ya da kapatılmış bir hikâye değil, daha çok devam edebilecek bir ihtimal. Belki de o yüzden bana en açık gelen bölüm orası.
6.) Bir eseri ortaya çıkarırken süreç genellikle nasıl ilerliyor? Çalışmanız sizin için bir yolculuk gibi mi, yoksa baştan sona net bir plan mı var?
6.) Bir eseri ortaya çıkarırken süreç genellikle nasıl ilerliyor? Çalışmanız sizin için bir yolculuk gibi mi, yoksa baştan sona net bir plan mı var?
6.) Bir eseri ortaya çıkarırken süreç genellikle nasıl ilerliyor? Çalışmanız sizin için bir yolculuk gibi mi, yoksa baştan sona net bir plan mı var?
Benim için süreç hem planlı hem de spontan ilerliyor. Başlamadan önce mutlaka bir plan kuruyorum; hangi renk paletiyle çalışacağım, kompozisyonun ağırlığı nerede olacak, en yoğun oda hangisi olmalı? gibi bazı temel kararlar alıyorum. Ama tuvalin başına geçtiğimde işler zaman zaman değişmeye başlıyor. Plan sadece bir çıkış noktası oluyor; asıl yolculuk resmin kendi dinamiğiyle şekilleniyor. Bazen en heyecan verici detaylar tam da o plansız anda ortaya çıkıyor. Yani kontrol bende ama aynı zamanda bilinçli bir şekilde kendimi akışa bırakıyorum.
Benim için süreç hem planlı hem de spontan ilerliyor. Başlamadan önce mutlaka bir plan kuruyorum; hangi renk paletiyle çalışacağım, kompozisyonun ağırlığı nerede olacak, en yoğun oda hangisi olmalı? gibi bazı temel kararlar alıyorum. Ama tuvalin başına geçtiğimde işler zaman zaman değişmeye başlıyor. Plan sadece bir çıkış noktası oluyor; asıl yolculuk resmin kendi dinamiğiyle şekilleniyor. Bazen en heyecan verici detaylar tam da o plansız anda ortaya çıkıyor. Yani kontrol bende ama aynı zamanda bilinçli bir şekilde kendimi akışa bırakıyorum.
7.) Sizi en çok ‘kendiniz’ gibi hissettiren bir ses, bir yer veya bir an nedir? Bizimle paylaşabilir misiniz?
Beni en çok “kendim” gibi hissettiren an, İstanbul’a ilk geldiğim zaman ve Mersin’de her şeyi birlikte yaptığımız lubunya arkadaş grubumdu sanırım. İstanbul’a 19 yaşında falan gelmiştim sanırım kentin karmaşası, kalabalığı ve aynı anda sunduğu sessizlik… Her köşe bana yeni bir detay, yeni bir hikâye sunuyordu ve bu yoğunluk içinde bile kendi içimde bir duraklama, bir nefes alma bulabildim. İşte o an, tüm karmaşaya rağmen kendimle en bağlantılı hissettiğim andı.
7.) Sizi en çok ‘kendiniz’ gibi hissettiren bir ses, bir yer veya bir an nedir? Bizimle paylaşabilir misiniz?
Beni en çok “kendim” gibi hissettiren an, İstanbul’a ilk geldiğim zaman ve Mersin’de her şeyi birlikte yaptığımız lubunya arkadaş grubumdu sanırım. İstanbul’a 19 yaşında falan gelmiştim sanırım kentin karmaşası, kalabalığı ve aynı anda sunduğu sessizlik… Her köşe bana yeni bir detay, yeni bir hikâye sunuyordu ve bu yoğunluk içinde bile kendi içimde bir duraklama, bir nefes alma bulabildim. İşte o an, tüm karmaşaya rağmen kendimle en bağlantılı hissettiğim andı.
8.) Bu koleksiyonumuza bir cümleyle iz bırakmanızı isteyeceğiz. Son cümlenizi bizimle paylaşır mısınız?
8.) Bu koleksiyonumuza bir cümleyle iz bırakmanızı isteyeceğiz. Son cümlenizi bizimle paylaşır mısınız?
Çalış, yaşa, poz ver <3
Çalış, yaşa, poz ver <3

















