SESSİZLİĞİN SESİ

Sessizlik; genellikle yokluk, boşluk ya da eksiklik olarak algılanır. Ancak sessizliğin kendine has bir dili, anlatım gücü ve varlığı vardır. Sessizliğin sesi, kelimelerin ötesinde, derin bir iletişim biçimi olarak karşımıza çıkar. Mesela bir ormanın derinliklerindeki sessizlik, kimisine korkunçluğu bağırır; kimisine de huzuru. Bir müzede gezerken de derin bir sessizlik duyarız; eserlerin önünde duran insanların fısıltıları, adımlarının hafif sesleri ve eserlerle kurulan o sessiz diyaloglar… sanata ve tarihe duyulan saygıyı bağıran sessizliklerdir bunlar. En çokta koca bir metropolde gece olunca çöken sessizliği duyarız. Gündüz sessiyle anlattığı isyanını, gece sessizliğiyle de anlatmaya devam eder şehir. İşte böyle anlar da bunu fark ettiğimizde asıl gürültüleri duymaya başlarız.

Söylediğim gibi sessizlik her zaman fark edilmeyen ama her zaman orada olan bir varlıktır. Ne der hep insanlar ‘’ Sessiz, sakin, huzurlu…’’. Bu üç sıfat birbirini tamamlar adeta. Gürültülü bir dünyada, sessizliğin huzur verici bir sığınağı temsil ettiği düşünülür. Ancak sessizlik, sadece bir kaçış değil, bir çığırıştır da bazen. Sessizliğin içinde, söylenmemiş sözler, ifade edilmemiş duygular ve tamamlanmamış düşünceler yankılanır.

Bir tablonun renkleri, bir heykelin hatları, bir fotoğrafın kompozisyonu; hepsi kelimelerin anlatamadığı hikayeleri anlatır. Bir kimselerin anlayacağı sesleri çıkartmak yerine, herkesin bir şeyler anlayacağı suskunluklar yatar bu eserlerde. Sanatı evrensel bir dil yapan da bu değil midir zaten?

SESSİZLİĞİN SESİ

Sessizlik; genellikle yokluk, boşluk ya da eksiklik olarak algılanır. Ancak sessizliğin kendine has bir dili, anlatım gücü ve varlığı vardır. Sessizliğin sesi, kelimelerin ötesinde, derin bir iletişim biçimi olarak karşımıza çıkar. Mesela bir ormanın derinliklerindeki sessizlik, kimisine korkunçluğu bağırır; kimisine de huzuru. Bir müzede gezerken de derin bir sessizlik duyarız; eserlerin önünde duran insanların fısıltıları, adımlarının hafif sesleri ve eserlerle kurulan o sessiz diyaloglar… sanata ve tarihe duyulan saygıyı bağıran sessizliklerdir bunlar. En çokta koca bir metropolde gece olunca çöken sessizliği duyarız. Gündüz sessiyle anlattığı isyanını, gece sessizliğiyle de anlatmaya devam eder şehir. İşte böyle anlar da bunu fark ettiğimizde asıl gürültüleri duymaya başlarız.

Söylediğim gibi sessizlik her zaman fark edilmeyen ama her zaman orada olan bir varlıktır. Ne der hep insanlar ‘’ Sessiz, sakin, huzurlu…’’. Bu üç sıfat birbirini tamamlar adeta. Gürültülü bir dünyada, sessizliğin huzur verici bir sığınağı temsil ettiği düşünülür. Ancak sessizlik, sadece bir kaçış değil, bir çığırıştır da bazen. Sessizliğin içinde, söylenmemiş sözler, ifade edilmemiş duygular ve tamamlanmamış düşünceler yankılanır.

Bir tablonun renkleri, bir heykelin hatları, bir fotoğrafın kompozisyonu; hepsi kelimelerin anlatamadığı hikayeleri anlatır. Bir kimselerin anlayacağı sesleri çıkartmak yerine, herkesin bir şeyler anlayacağı suskunluklar yatar bu eserlerde. Sanatı evrensel bir dil yapan da bu değil midir zaten?

SONRAKİ

BİREYSEL İFADENİN YARATICI ALANI

BİREYSEL İFADENİN YARATICI ALANI